Tahtlarına yeni çıkmış olan iki hükümdar (Sultan Süleyman 1520’de,II.Lajos ise 1516’da) bugün Macaristan sınırları dahilinde olan Mohaç Ovası’nda yaptıkları ve Osmanlı ordusunun teknik üstünlüğünü ve altın çağındaki gücünü gösteren,Macaristan topraklarının büyük çoğunluğunun Osmanlı’ya geçtiği geniş, imha niteliğinde bir savaştır.
Sultan Süleyman tahta yeni çıktığında yaptığı ilk iş Macaristan Krallığı için önemli bir şehir olan Belgrad’ı fethetmek oldu.(Şehir daha önce 1440 ta II.Murad tarafından ve 1456 da Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatılmış ancak ele geçirmeye muvaffak olunamamıştı.)Bu şehir Macaristan için her ne kadar önemli olsa da güçlerini tam anlamıyla kırmamıştır.Sınır boylarındaki savaşlar hala devam ediyordu.Macaristan kaybettiği toprakları geri almak ve Osmanlı’ya karşı üstünlük sağlamak için ittifak arayışlarına girişti.Bilhassa ileride kendisine Osmanlıları rakip olarak gören Roma-Germen İmparatorluğu’yla yakın ilişki içerisindeydi.
Savaşı tetikleyen olay Macaristan’ın ödediği yıllık vergiyi ödememesi ve Sultan tarafından gönderilen elçilerin idam edilip Payitahtta kesik kafalarının gönderilmesi oldu.Ayrıca Roma-Germen İmparatoru V.Karl’a esir düşen Fransa Kralı Fransuva’nın annesinin Sultan Süleymandan oğlunun kurtarılması için yardım dilemesi de Macaristan üzerine çıkılan seferde etkili oldu.
Osmanlı ordusu döneminin en teknolojik silahlarıyla donatılmıştı,ayrıca yaklaşık 150 kadar top ve 50.000 asker sefer için hazırdı.Macar ordusu ise yaklaşık 40.000 asker ve 50 küçük top ile hazırlanıyordu.Macar ordusu Osmanlıları karşılamak amacıyla Mohaç Ovası’nda kamp kurdu.Macar ordularını II.Lajos ve Nodor Bathory komuta etmekteydi.Osmanlı kuvvetlerini ise başta Kanuni Sultan Süleyman,Rumeli orduları komutanı olarak Pargalı İbrahim Paşa,Anadolu orduları komutanı olarak Bali Bey komuta ediyordu ayrıca Kırım Hanı 1.Devlet Giray ve orduları da sefere destek amaçlı gelmişlerdi.
Sultan Süleyman ve ordusu 28 Ağustos 1526 günü Mohaç Ovası’na vardır.Durum hakkında ve savaşta nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini tartışmak için bir savaş meclisi toplandı.Meclisten:Macar Ordularının birbirlerine zincirlerle bağlanmış zırhlı süvari birliklerinin pek tekin olduğu ve bunlara karşı sağ-sol ve arkadan gelecek darbelerin daha etkili olduğu kararına varıldı.
Macaristan ise kendi planlarına göre orduyu iki safa ayırdı.İlki merkez sağ ve sol orduları ikincisi ise dört koldan oluşan ordu grubuydu,II.Lajos bu grupta yer alıyordu.
Osmanlı ordusu savaş sırasında üç saf haline getirildi.Ön safta Pargalı İbrahim’in komutasındaki Rumeli ordusu vardı.Onun arkasında Anadolu kuvvetleri ve en arkada ise toplar ve ordunun asıl vurucu gücü olan yeniçeriler yer alıyordu.Plana göre önce Macar taarruzu beklenecekti.Taarruz geldiğinde ise ön ordular kanatlara doğru açılacak ve Macar kuvvetleri top ve tüfek atışı altında bırakacaklardı.
Savaş nihayet Macar kuvvetlerinin sağ kanattan gelen taarruzlarıyla başladı.Rumeli kuvvetleri bir müddet çarpıştıktan sonra geri çekilmeye başladı.Bunu bir zafer olarak gören Macar kuvvetleri Osmanlı ordularını kovalamaya başladılar.Ordugaha kadar giren Macar orduları yağmaya koyuldular.Bunları gören diğer kuvvetler ise kesin bir zafer kazanıldığını düşünen topların menziline girdiklerinden habersiz bir şekilde ileriye doğru hücum etmeye başladılar.İyice menzile giren Macar ordusu Osmanlı kuvvetleri tarafından açılan top ve tüfek saldırısı karşısında çok ciddi zaiyat verdiler.Osmanlı tarafında çok parlak bir zafer kazanıldı.Buna karşın savaş sadece 2 saat kadar sürmüştü.Macar kuvvetlerinin hemen hepsi öldürülmüş veya kaçmışlardı.Macar Kralı II.Lajos ise ölü olarak savaş meydanında bulundu.
Savaşın sonucu olarak;Macaristan’ın büyük çoğunluğu fethedilmiş ve Macar topraklarının kalan kısmı Osmanlı’ya bağlanmıştı.1529 Viyana Kuşatması ve 1533 Alman seferine kadar devam eden alınan toprakları koruma amacıyla Almanlara karşı seferlere çıkıldı.1533 de imzalanan İstanbul Antlaşmasına göre ise Avusturya Arşidükü Osmanlı sadrazamına eş sayılacaktı.Yani bu Avrupa Devletlerinin Osmanlı’nın gücünü ve üstünlüğünü kabul ettikleri anlamına geliyordu.[Anlaşma Papalık tarafından dahi tescil edildi.]